Sağırtaş

Gölge Konuşuyor:

Kumluk Diyar’ını çok sevmiştim Orhan Çelik’in. Sağırtaş da fena bir roman değil. Benim yeniden dönüş yaptığım bir türe, köy romanına ait.  Malum, tara0004büyük romanlar kahramanları ile anılır. Köy romanı da olsa karakter iyi çizilmeli. İnce Memed gibi. Hasan Ali Toptaş kentleşen köyün, köylünün içsel bunalımlarını vererek bir ilke imza koymuştu.

Kumluk Diyar’daki Kekali  iz bırakan bir kahramandı. Sağırtaş bu yönüyle zayıf kalmış sanki. Eh Heseno biraz işte. Roman daha ziyade ilişkiye, bağlama odaklanmış. Gariban Kürt köylüsün Yukarı’nın müttefiği olan feodal bey tarafından nasıl sömürüldüğünün hikayesi. Cımşit Bey, Sağırtaş’ın dışarıya açılan kapısı. İşlerinizi göreceğim diye köylüden mal ve para araklayan söz konusu bey.  Bu durumda okur bilgi sahibi değilse kürt sorunu denilen sorunu salt feodal bir sorun olarak görebilir. Cımşit bey her gittiği yerde ayrıca  ‘kürtçülüğün’ ne menem bir şey olduğundan bahseder, uzak durulması gerektiğinin üzerinde durur.

Sağırtaş’ın köylüsü ‘cahil’, dünyadan bihaber gibi. Türkçe bilmiyor ve dolayısıyle okuma yazması yok. Herşeye rağmen Sağırtaş romanını önemsedim. Beni ilgilendiren bir sorunun şu ya da bu şekilde dillendirilmesi benim için önemli. Buna karşın ben okuma yazması olmayan, Türkçe’yi çat pat konuşan anneme cahil diyemem. Çünkü o yaşamına, toprağına, ekmeğine, suyuna sahip çıkar.  Latife Tekin’in fantastik romanı Muinar’da yarattığı bin yaşındaki kocakarıyı bizim Kürt kadınlarıyla daha çok özdeşleştirim. Kocakarı bilgedir çünkü, kuşaktan kuşağa aktarılan kadim bilgeliğin temsilidir . Romanda tabi ki Kürt coğrafyasının bazı realiteleri yansıtılmış. Mesela kadın sorunu. Üzülerek söylüyorum kadınların bir mal gibi kocaya verilmesi kanayan bir yara halen. Ve bu coğrafyanın en önemli olgusu, politikleşme ya da muhalifleşme romanın sonuna doğru özellikle Helim Can ile  Kısmet özelinde işlenmiş. Helim Can ile Kısmet birçok Kürt genci ile ortak kaderi paylaşmış bu noktada.

Bu tür romanlar insanda her zaman dilinde yazılmadığı için bir eksiklik duygusu hissettiriyor. Hiç Türkçe bilmeyen Muhtar’ın  ve diğerlerinin şakır şakır Türkçe konuşması hep bir çelişki gibi düşünmeme neden oldu. Bu noktada Orhan Çelik gibi yazarlara da kızmamak gerekir. Çünkü ortada kelepçe vurulan, on yıllar boyunca unutturulmak istenen bir dil var. Bu dilin edebiyatı da melez oluyor mecburen…

Arka Kapak:tara0005

Kitaptan:tara0006tara0007

Yorum bırakın